Emekli Albay Erdal Sarızeybek son kitabı ‘Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’ adlı eserini toplumu ve gelecek nesilleri bilgilendirmek amacıyla Facebook sayfasından yayınlamaya karar verdi. Bu amaçla sarizeybekbilgi.com web adresindeki siteyi aktif hale getirdi ve ilk olarak söz konusu kitabın önsözünü yayınladı.
‘USTA ERDOĞAN’Kitabın adında geçen ‘Usta’ son 19 yıllık Türk siyasetine yön vermiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Siyasi Tuzak’ olarak adlandırdığı olaylar ise Erdoğan’ın ’yanıldık, aldatıldık, Rabbim affetsin’ dediği Türk Ordusuna karşı kurulan Ergenekon kumpası, derken 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi olaylarını ele alıyor.
‘TARİKAT VE İSRAİL’Türkiye’nin hala çözemediği Fetö kumpaslarının iç yüzünü araştıran Sarızeybek, tarihin derinliklerine inerek küresel güç haline gelen Tarikat, onunla bağlantılı ABD ve İsrail ilişkilerinin bugüne kadar gün yüzüne çıkarmayan bağlantıları masaya seriyor ve çarpıcı sonuçlara ulaşıyor. İşte tarihe not düşülen olaylar, kişiler, yer ve tarihlerin yer aldığı Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak;
‘TARİKAT’ Memlekette liyakatten ziyade biat önde geldiği için, işimiz zor hem de çok zor…Baksanıza cenneti bile parsel parsel sahiplenmiş oluyor bunlar, işte Cubbeli’nin ha bire youtube’da dönmeye devam eden o sözleri; “ Ali Haydar Efendi hazretlerinden işittim. Yarın Ahiret'te kabirden çıkan bir adamı azap melekleri yakalasa, azaba götürürlerken yaka paça, o adam dese ki 'ben Nakşibendi tarikatının Halidi kolundanım' dese bırakırlar.”
Ancak bu iş Cübbeli’ye göre böyle olsa da, herkes onun gibi düşünmüyor aksine ‘bu işin içinde bir iş var’ diyenler de var… Bunu Hollandalı sosyolog araştırmacı yazar Martin Van Bruinessen’in ‘Ağa Şeyh Devlet’ isimli eserinden öğreniyoruz. Bruinessen, Molla’nın abisi Şeyh Ahmed’i örnek gösterip ‘başka hiçbir tarikatta bir şeyhin böylesi Allah’la kul arasında aracı rolüne soyunmadığını’ ileri sürüyor ve Nakşi müritlerinin bazı şeyhleri tanrılaştırmalarının altında ‘rabıta ayinlerinin’ büyük bir etkisi olduğunu savunuyor .
Bu etkiyi tanımlarken de Barzanilerin müritleri için şeyhleri istediğinde hiç düşünmeden kendilerini uçurumdan aşağı atabileceklerini ileri sürüyor. Eğer ki bu tespit doğruysa, şimdi Molla yattığı yerden kalkıp ‘atla uçuruma’ dese Cübbeli’ye hemen atlaması lazım çünkü tarikat silsilesine göre Molla’nın dedeleri Cübbeli’den daha büyük. Ama Cübbeli bu, herkes tanıyor, herkes biliyor gerçekten kendini uçurumdan aşağı atar mı?.. İşte o biraz şüpheli...
İşin magazin yanı bir yana konumuz açısından en dikkat çekici olanı, Bruinessen’in Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da masum halkın Nakşi şeyhlere körü körüne itaat ederek isyanlara nasıl sürüklenmiş olduğunu açıklıyor oluşudur. Asıl mesele bu olmalı, bugüne kadar şeyhlerin oynadığı rol hiç düşünülmeksizin adına toptan ‘Kürt isyanları’ deyip geçilen bu isyanlara gerçekten de neden hep Halidi Nakşi şeyhleri liderlik etmişti, diye artık sorulmalı... Bu pencereden bakıldığında Usta’nın Molla için söylediği övgü dolu sözler şimdi daha bir başka anlam kazanıyor.
Biz ‘neydi işin sırrı’ diyelim ve konuyu açalım… Bugün Türkiye’ye karşı konumlanmış olan küresel siyasi projenin şu anda iki ayağı var; silahlı olanı PKK, siyasi olanı da işte bu kainatlara sığmayan Molla Mustafa… İsyancı şeyhlerinin küresel bağlantıları ve sahip olduğu sermayenin gücüyle siyasetin ve ticaretin odağında yer alan bu tarikatın gizemi nedense bugüne kadar çözülemedi ve toplum hafızasında hak ettiği yeri bir türlü bulamadı. Konu tarikat olunca ‘Cübbeli ’ye bak Cübbeli ‘ye, jet skiye de biniyormuş, yanmaz kefen de satıyormuş, bak içinde kimin oğlu varmış kimin kızı varmış’ gibisinden magazinsel yaklaşımlar hem perde arkasındaki asıl yüzlerin kendilerini gizlemesine fırsat verdi hem de toplumun bu tarikata bakış açısının daralmasına neden oldu.
Bununla birlikte ciddi araştırmacılar tarihsel derinliğe inerek çok önemli ipuçlarına ulaşabildi ve gelecek nesillerin yolunu aydınlatabilecek bir ateş yakmayı bildiler. Bu araştırmacıların belki de en önemlisi gazeteci yazar Uğur Mumcu’dur. Mumcu yıllar öncesinde bu bağlara ulaşmıştı tıpkı Barzaniİsrail ilişkilerine ulaştığı gibi. Mumcu’dan sonra bu yol üzerinde pek mesafe kat edilmemiş olsa gerek çünkü tarikat sırrını bugün dahi koruyabiliyor. Oysaki işin gerçeğinde buradan yola çıkılarak Anadolu’da tertiplenmiş isyanlara, isyanlar üzerinden Türkiye’ye karşı konuşlanmış küresel projelere, buradan asıl hedefi ‘Türk Ordusu ve Türkiye Cumhuriyeti’ olan Fetö’ye ulaşabilmek mümkün hatta aynı yolla günümüz siyaset yapıcılarına da ulaşabilmek mümkün ama olmadı işte.
Mumcu, bu gizemli ilişkileri ‘Kürt İslam Ayaklanmaları’ adıyla kitaplaştırdı, ‘Kürt Dosyası’ isimli çalışması ise yarım kaldı, Barzani İsrail bağını çözdükten iki hafta sonra suikasta kurban gitti, bir daha onun gibi yazan gelmedi. Mumcu’nun sahip olduğu titizlik ve gerçeğe bağlılık duygusu onu en küçük detaylara kadar araştırmaya yöneltti, bu da çok zamana mal oldu, yakaladığı ipin uçlarını derinlere sürmeye de ömrü vefa etmedi.
Yine de Mumcu bize yol gösterdi, bir ışık oldu, tarikatın odağında yer alan isimleri bize verdi, bundan sonrası artık gelecek nesillerimize kalıyor; bu ışığın aydınlığı takip edilerek bu düğüm açılabilir, açılmalı da. Çünkü başta size bu coğrafyada hiçbir şey tesadüfen olmuyor demiştim, hiçbir şey de bu coğrafyada gizli kalamıyor…
Öylesi ilginç olaylar zincirinin bir sonucu olarak kendini açığa vuran bu tarikatın bir köşesinde Peygamber soyundan geldiğini söyleyen seyitler, şeyhler ve şıhlar… öte köşesinde köy basan, katliam yapan, insanlarımızı acımasızca katleden teröristler… araya ABD gibi İngiltere gibi İsrail gibi küresel güç odakları girdiğinde hiç beis duymadan bir araya gelmeyi becerebiliyorlar... Zaten Türkiye’yi hedef almış siyasi projelere dinsel motif eklendiğinde ki birazdan tanık olacaksınız, perde kendiliğinden aralanıyor, bir de bu dinsel motifler büyük resme nakış gibi işlendiğinde ise artık tarikatın bu sırrı gizlemeye gücü yetmez oluyor...
Dediğim gibi Uğur Mumcu isimlerini verdiğim eserlerinde özellikle Cumhuriyete karşı çıkarılan isyanlarla tarikat şeyhleri arasında bağı kurmuş ve önde gelen iki ismi şöyle sıralamıştı;
‘Nakşibendi, 1300’lü yıllarda Buhara kenti yakınlarındaki Kasrı Arifan’ın Nakşibent köyünden Mehmet Bahattin-ül-Üveys-ül Nakşibendi adlı bir Türk’ün öncülüğünde kurulan bir İslam tarikatı idi. Bu tarikatı Kürtler arasında yayan Mevlana Halid’di Bağdat’ta oturan Mevlana Halid, Nakşibendi Kürtler arasında Bağdadi diye de tanınıyordu. Destur vererek müritlerinin bazılarını halife yapmıştı. Bu müritlerden biri Nehrili Seyit Taha, öbürü de Bismil’in Cilustun koyünden Palulu Şeyh Ali Septi’ydi.’
Buradaki kilit isim: Nehrili Seyit Taha…
Hatırlıyor musunuz Barzani geçenlerde bir kitap yazdı, adı: Barzani ve Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi. Kitap hala piyasada üstelik 2 cilt. İki ciltlik bu Barzani’nin ne geçmişi var derseniz o da ayrı bir konu. Bu kitabı okudum. Böylece hem bu Barzani’nin işin gerçeğinde ne olduğu ortaya çıkmış oldu hem de Türk tarihine kalın harflerle yazılması gereken bir sır da aydınlandı; Barzani ve Tarikat!..
Mesud Barzani, Türkiye’de bizim gibi araştırmacıların geleceğe umutla bakabilmek ve tehlikeleri zamanında görüp kamuoyunu uyarabilmek için bu Barzanilerin köklerinde neyi aradığını bilmiyor olmalı. Bilmiyor olsa gerek ki daha kitabın ilk sayfasında kökünün sanıldığı gibi bir Kürt aşiretinden değil Halidi Nakşibendi tarikatından geldiğini kolayca söyleyebiliyor. Barzani ‘biz bir Nakşibendi tekkesiyiz’ diyor ve tarikat silsilesini Uğur Mumcu’nun açıkladığı Nehrili Seyit Taha’ya götürüyor ; ‘Mevlana Halid Nakşibendi, tekkelere yaptığı ziyaretlerden birinde Barzan Tekkesi’ne uğrar ve Şeyh 1’nci Abdulselam’ı halifesi olarak atar. Barzan medresesi bir Halid-i Bağdadi Nakşibendi okuluna dönüşür. Ve birlikte, daha sonra Mevlana Halid’in halifelerinden biri olacak Seyyid Taha’yı ziyaret ederler’.
Abdusselam, Barzani’nin dedesidir. Kilit isim burada yine Nehrili Seyit Taha’dır…
Şimdi ‘ne önemi var bunun’ diyeceksiniz ama çok önemi var çünkü AKP Milletvekili Binali Yıldırım eğer ki 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin arifesinde Şeyh Mahmut Ustaosmanoğlu’nun huzuruna çıkma gereği duyabiliyorsa, bunun çok önemi var… Şeyh Ustaosmanoğlu kimdi?.. İsmailağa Cemaatinin lideri ve şu anda İstanbul’un en etkili Halidi Nakşi halifesi. Cemaatin medyada görünen yüzü de ‘Cübbeli Hoca’ namıyla kamuoyunda yakinen bilinen Ahmet Ünlü. İlginçtir Usta da cumhurbaşkanlığı seçiminden önce bu cemaat liderini ziyaret etmiş ve hayır duasını almıştı.
Bu neyi gösterir?
Bu bize Türkiye’de yüksek siyaset yapan şahsiyetler üzerinde bu tarikatın ne denli etkili olduğunu gösterir. Bu aynı zamanda bu şahsiyetlerle Barzani arasında tarikat silsilesi üzerinden bir bağ olduğunu gösterir. 91 Körfez savaşında ‘bir koyup üç alacağız’ diyerek ABD’ye yaslanan ve ‘postal öpücü Barzani’nin Özerk Kürdistan Yönetimi Başkanı olmasında büyük emeği geçen dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın da bu tarikat ile bağı olduğunu bu resme eklerseniz, işin önemi açık ortaya çıkar. Tabii tarikat konusu açılınca, hepsi bunlarla da sınırlı değil…
Erdal Sarızeybek