Emekli Albay Erdal Sarızeybek son kitabı ‘Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’ adlı eserini toplumu ve gelecek nesilleri bilgilendirmek amacıyla Facebook sayfasından yayınlamaya karar verdi. Bu amaçla sarizeybekbilgi.com web adresindeki siteyi aktif hale getirdi ve ilk olarak söz konusu kitabın önsözünü yayınladı.
‘USTA ERDOĞAN’Kitabın adında geçen ‘Usta’ son 19 yıllık Türk siyasetine yön vermiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Siyasi Tuzak’ olarak adlandırdığı olaylar ise Erdoğan’ın ’yanıldık, aldatıldık, Rabbim affetsin’ dediği Türk Ordusuna karşı kurulan Ergenekon kumpası, derken 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi olaylarını ele alıyor.
‘TARİKAT VE İSRAİL’Türkiye’nin hala çözemediği Fetö kumpaslarının iç yüzünü araştıran Sarızeybek, tarihin derinliklerine inerek küresel güç haline gelen Tarikat, onunla bağlantılı ABD ve İsrail ilişkilerinin bugüne kadar gün yüzüne çıkarmayan bağlantıları masaya seriyor ve çarpıcı sonuçlara ulaşıyor. İşte tarihe not düşülen olaylar, kişiler, yer ve tarihlerin yer aldığı Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak;
NASIL BAŞIMIZA GELDİBurada görebildiğimiz Atatürk zamanında kapatılmış olan tekke ve tarikatların 1950’den itibaren aktif olarak faaliyete geçişi ve bunlar arasında Nakşibendi tarikatının öne çıkışıdır. İlim Yayma Cemiyetinin kuruluşuyla tarikatın gelişimi de eşzamanlıdır. Suudi sermayesinin finans kurumları aracılığıyla Türkiye’ye gelişi ise bu süreci tamamlıyor Uğur Mumcu’nun Rabıta’da açıkladığı tarikat siyasetticaret üçgeni böylece kurulmuş oluyor. Bu süreç ikinci büyük harp sonrasında ortaya çıkan soğuk savaş dönemiyle birlikte Türkiye’de komünizmle mücadele teşkilatlarının doğuşuyla da eşzamanlıdır…
12 Eylül darbesinden sonra ise Tarikatın dini motifli vakıflar üzerinden teşkilatlandığını görüyoruz. İlk kurulan vakıf Bereket… Suudi sermayesiyle birlikte yürüyen siyasetin önemli isimleri bu kez ‘vakıf’ adı altında toplanıyor ve 8 Aralık 1986’da Al Baraka Türk Özel Finans Kurumu’nun da aralarında bulunduğu onbeş ortak ilk adımı atıyor.
Kurucular ‘TopbaşlarKığılıSürmeli’ gibi hep bildik tanıdık isimler, Kemal Unakıtan da onlardan biri;‘Ahmet Hamdi Topbaş, Osman Nuri Topbaş, Mustafa Latif Topbaş, Ali Eymen Topbaş, Al Baraka Özel Finans Kurumu, Ahmet Yahya Kiğılı, Mehmet Demirtaş, Adnan Büyükdeniz, Yalçın Öner, Mehmet Cahit Sürmeli, Kemal Unakıtan, Abdullah Tıvnıklı, Abdullah Sert, Muammer Dolmacı, İlhan Imık .
Bu ünlü ve bildik isimlerin geriye dönük toplanma noktasına bakıldığında ise karşımıza İlim Yayma Cemiyetinin çıkışı büyük bir tesadüf olmalı. Daha yeni Zonguldak’ta FETÖ denilerek kapatılmış olan bir öğrenci yurdu arazisiyle birlikte bu cemiyete devredildi. Adı değiştirildi, 15 Temmuz Yurdu oldu. Oysaki memlekette herkesin çocuğuna açık Kredi ve Yurtlar Kurumu vardı ama nedense bu yurdu bu kuruma devretmek kimsenin aklına gelmedi.
Belki en büyük tesadüf İlim Yayma Cemiyeti’nin dünü ile bugününe bakıldığında burada başlayan yolculukların mutlaka devlet mekanizması içinde yüksek, etkili ve yetkili makamlara erişimle noktalanmış oluşu ki bir dönem Meclis Başkanlığı yapmış olanı İsmail Kahraman sadece bir örnek, resmi biyografisi şöyle diyor; ‘19961997 yılları arasında 54. Refah Yol Hükümeti’nde Kültür Bakanı olarak görev yaptığı ve İlim Yayma Cemiyeti ve İş Dünyası Vakfı Yüksek istişare Kurulu üyesi ve İlim Yayma Vakfı kurucu üyesi olduğu’
Listede Ekmeleddin İhsanoğlu da var. Bunlar daha bugünün isimleri bir de işin dünü var; ‘Prof. Dr. Salih Tuğ sonradan Aydınlar Ocağı Genel Başkanlığına getirilmiş. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş TRT Genel Müdürlüğüne ve sonra da İslam Kalkınma Bankası müşavirliğine… Eymen Topbaş ANAP İstanbul İl Başkanlığına, Prof Dr. Ayhan Songar TRT Yönetim Kurulu Üyeliğine… Mustafa Topbaş Al Baraka Türk Özal Finans Kurumu ikinci başkanlığına. Turgut Özal başbakanlığa…’
Öyle zengin bir akademi kadrosuyla kurulmuş ki görseniz şaşarsınız;
‘Fahrettin Kerim Gökay, Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Kazım İsmail Gürkan, Prof. Ömer Celal Saraç, Prof. Mustafa Şekip Tunç, Prof. Sıddık Sami Onar, Prof. Kerim Erim, Prof. Ali Fuat Başgil, Prof. Yavuz Abadan, Prof. Nihat Reşat Belger, Dr. Adnan Adıvar, Prof. Şükrü Baban gibi...’
Hal böyle olunca ister istemez insan aklı bugün belediyelerden aldığı ‘bedelsiz’ arsa, bina, yurt, okul gibi desteklerle çığ gibi büyüyen yeni vakıfların başkanları, kurucuları ve üyelerinin İlim Yayma Cemiyeti ve bu tarikatla olan bağlarını düşünmeye başlıyor; Usta’nın öncülüğünde kurulan ve oğlu Bilal Erdoğan’ın liderliğinde hızla büyüyen başta Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV)’in bu teostratetik yapılanma içerindeki yerini görmeye, anlamaya çalışıyor.
Başta size iş tarikata dayandığı zaman ‘ne önemi var bunun’ deyip geçmeyiniz demiştim, gerçekten de akıl sınırlarını zorlayabilecek ölçüde büyük bir derinliği var. Türk siyasi tarihinin bir dönemine damgasını vurmuş olan isyanlar, bu isyanları çıkartan şeyhlerin Türkiye’ye karşı konumlanmış olan küresel siyasi projelerle olan bağı ve hep aynı tarikat ve sivil toplum yapıları içinde etrafında toplanmış kişiliklerin izlediği siyaset işte bugün bizi peş peşe üç darbeye maruz bırakılmış Türkiye’ye sürüklüyor.
Bu yönleriyle bakıldığında Halidi Nakşibendi Tarikatının kelimenin tam anlamıyla teostratejik bir güç odağı olduğu açıktır. Alanında uzman Prof. Dr. Nadim Macit akademik bir kavram olarak teostratejiyi şöyle tanımlıyor; ‘Din, devletlerin ve güç merkezlerinin farklı nedenlerle uyguladıkları politik pratikleri meşrulaştırma aracı olarak kullanmaktır.’
Ve bu tanım, günümüzde ‘din üzerinden siyaset yapmak’ şeklinde tercüme ediliyor…
Şimdi bunları size niye anlattım?..
Burada görmeye çalıştığımız bu tarikat, dernek, vakıf ve cemiyetler şeklindeki örgütsel yapısı, finans kurumlarıyla sahip olduğu mali gücü ve büründüğü dinsel motiflerle nasıl bir güç odağı olduğunu açık ortaya koyuyor… Tarihten beri bu böyleydi zaten şimdi de öyle, hatırlayınız Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail arasında geçen savaşı ve bu savaşta kullanılan mezhep farklılıkları üzerinden yapılan askeri siyaseti… Sonrasında bunu Mekke Şerifi Hüseyin’in ihanetinde de görüyoruz, Şeyh Said isyanında da…
Başta söylediğim gibi bugün Türkiye Fetö’nün siyasi ayağını arıyor, tam üç yıl oldu hala bulunamadı. Öyle ya devletimizin istihbaratı var, polisi var jandarması var ve şimdi de tüm güçleri elinde toplamış bir Usta var ama hala siyasi ayak yok!.. Demek ki kendini gizlemesini iyi biliyor yani öyle tek bir cümleyle ‘işte siyasi ayak’ denilerek üstü kapatılacak, geçiştirilebilecek bir iş değil. Eğer ki bu Fetö’nün siyasi ayağı daha en başta Türk Ordusu ve Cumhuriyetini hedef alabilmek cüretini gösterebilmiş ise doğal olarak bizim de onu ‘o Arınç, bu Bozdağ’ diyerek sıralı kişilerde değil akıl sınırlarını zorlayan bir güç odağında ve içten ve dıştan aldığı desteklerle Türkiye’ye karşı konumlanmış küresel projelerin içinde aranmamız gerekiyor…
İşte biz şu anda yapmaya çalıştığımız bu, Türkiye’de böylesi rutin dışı yeteneğe sahip güç odaklarını inceliyoruz. Birazdan son yüz yıl içerisinde Türkiye’yi hedef almış ve açığa çıkmış olan küresel projeleri masaya yatıracağız, bu projelerde görev almış eski ayaklarla tanışacağız ve neyin olduğu ortaya çıkaracak olan asıl proje ortaya koyulduğunda ise zaten bu siyasi ayağın artık kendini gizlemeye gücü yetmez olacağı aşikar.
Şu ana kadar görülebilen Türkiye’de kutsal inançlar üzerinden yapılan siyasetin çok etkili bir güç odağına kolayca dönüşebiliyor oluşudur... Bu gücü arkasına alarak siyaset yapanlar ister dernek ister vakıf ister tarikat gibi örtülü çatılar altına girdiğinde ise hem görünmez olabiliyor hem de gücünü sınırlar ötesine taşıyabiliyor..
Baksanıza bir Özal, 1949 Eğitim Anlaşmasıyla ABD’ye gidiyor, dönüşünde tarikata giriyor, ardından cemiyetleri, finans kurumlarını, vakıfları kuruyor ve derken karşımıza önce Başbakan ardından Cumhurbaşkanı olarak çıkabiliyor... Ve Cumhurbaşkanı olduğu yıl (1989) Körfez krizi başlıyor, derken ABD-Irak savaşı(1991) başlıyor, Özal’ın ABD’ye verdiği destek sonucu da postal öpücü Barzani karşımıza ‘Özerk Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı’ olarak çıkıyor… Ve tüm bunların hepsi de tesadüfen oluyor ve bu tesadüfler hiç bitmiyor…
Öte yanda aynı ABD aynı Irak’a yine savaş açıyor, savaşı açtığı gün yani 20 Şubat 2003’te bu kez Usta Başbakan oluyor, o da ABD’ye destek veriyor, bu kez Özerk Barzani, ’Kuzey Irak Federe Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı olarak karşımıza çıkıyor, sonrasında Usta da cumhurbaşkanı oluyor tıpkı Özal gibi… Bu noktada Özal’ın büyüme süreciyle Usta’nın gelişim süreci nedense siyasi sonuçları açısından birbirine çok benziyor. Niye açtım bu konuyu; Usta Barzani’nin bağımsızlık referandumu karşında ‘Bu Türkiye’ye ihanettir’ demişti ya, onu bir hatırlatayım istedim çünkü bu Barzani yine karşımıza çıkacak. Bu girişten sonra tarikatın coğrafyası ve kişiliklerine şimdi daha yakından bakabiliriz...
Erdal Sarızeybek