Öğrenci Andı nasıl kaldırıldı?
2013: 
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 30 Eylül 2013'te açıkladığı "Demokratikleşme Paketi" sonrası, 8 Ekim 2013 tarihinde yapılan yönetmelik değişimi ile yürürlükten kaldırıldı. Türk EğitimSen, birkaç gün sonra, yürürlükten kaldırma kararının iptali istemiyle Danıştay'a dava açtı.

2018: 
Türk EğitimSen'in açtığı davada ilk karar beş yıl sonra çıktı. Danıştay 8. Dairesi'nin, oy çokluğu ile aldığı kararla, and metninde "Anayasa'da anlamını bulan kavram ve ilkeler olduğu" gibi gerekçelerle, oy çokluğuyla düzenleme iptal edildi ve yeminin yeniden okutulmasının önü açıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararı o günlerde, "Bizim andımız İstiklal Marşımızdır ve İstiklal Marşımızla beraber yolumuza devam ediyoruz" sözleriyle eleştirmişti.

2021:
 Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2018 yılındaki bu karara ilişkin yaptığı itiraz, geçen Cuma günü Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından karara bağlandı ve andın okutulması yönündeki kararı iptal etti.

BU NEYİN PROJESİ

Emekli Albay Erdal Sarızeybek son kitabı ‘Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’ adlı eserini toplumu ve gelecek nesilleri bilgilendirmek amacıyla Facebook sayfasından yayınlamaya karar verdi. Bu amaçla sarizeybekbilgi.com web adresindeki siteyi aktif hale getirdi ve ilk olarak söz konusu kitabın önsözünü yayınladı.

‘USTA ERDOĞAN’

Kitabın adında geçen ‘Usta’ son 19 yıllık Türk siyasetine yön vermiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Siyasi Tuzak’ olarak adlandırdığı olaylar ise Erdoğan’ın ’yanıldık, aldatıldık, Rabbim affetsin’ dediği Türk Ordusuna karşı kurulan Ergenekon kumpası, derken 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi olaylarını ele alıyor ve izlenen siyasetin neden Türk düşmanlığı üzerinden gittiğini belgelerle ortaya koyuyor. İşte tarihe not düşülen olaylar, kişiler, yer ve tarihlerin kesiştiği Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak;

‘YÜZ YILDIR BİTMEYEN PROJE’
Türkiye’yi hedef almış projelerde işin aslı hedef hiç değişmiyor; hedef bir yandan Anadolu’ya gidiyor öte yanda Asya’ya, bu dün de öyleydi bugün de böyle; ErmeniKürt kimlikleri üzerinden giderek iki proje devletle Türk milletinin tarih boyu güç aldığı Asya ile bağını kesebiliyordunuz yani önce Türkleri yalnızlaştırmak. Ancak şöyle bir sorun vardı, Türkler ve Kürtler arasında yaşanmış bir savaş yoktu, düşmanlık yoktu aksine tarih boyunca giderek güçlenmiş olan bağlar vardı.

‘TARİKAT ŞEYHLERİ İSYANI’

Hemen bu noktada ‘Anadolu isyanları kim çıkarmıştı’ diye soruyorsanız eğer, bakınız bu adına toptan Kürt denilmiş isyanların elebaşları neredeyse tamamı Kürt değil, bu bir. Yine bu elebaşların neredeyse tamamı ya şeyh ya şıh ya seyit üstelik hepsi de aynı tarikattan, bu da iki. Bu noktada insanın aklına, bu isyan çıkışlarının baştan beri Türkiye’ye karşı konuşlanmış olan küresel projede vazifeleri oldukları geliyor. Hele ki bu isyanların daha Cumhuriyet kurulur kurulmaz tertiplenmiş oluşu ve arkalarına aldıkları İngiliz desteği bu düşüncelerimizi doğruluyor. İşin içine Taşnak Hoybun ile Ağrı isyanları girince de, bu Ermeni çetesinin günümüzde bir yanına ABD bir yanına da İsrail ve Barzani’yi alarak karşımıza PKK terör örgütü olarak çıktığı artık düşünülebiliyor.

‘TARİHTE KÜRT TÜRK SAVAŞI YOK’

“Tarihte TürkKürt diye bir savaş yoktur demiştim, bizim aramızda sorun değil aksine güçlü bağlar vardır demiştim, bakınız işte tam otuz yıldır ellerinden geleni artlarına koymadılar, PKK bir yanda ABD bir yanda İsrail bir yanda yaktılar yıktılar katlettiler yine de Kürt kardeşlerimiz üzerinden bir halk ayaklanmasını çıkartamadılar, çünkü halkımızın sağduyusu bu işin içinde bir iş olduğunu sezinlediği için asla devletine ve milletine karşı harekete geçmedi.

‘KİM BUNLAR’

Öte yanda Tarikat artık cumhuriyetin ilk yıllarında sahip olduğu gücü halkımız üzerinde eskisi gibi sürdüremiyor, okuyan çok, iletişim kanalları hiç olmadığından daha çok… Sanıyorum farklı etnik kimlikten olup da Kürt kılığına girerek Kürt sorunu var deyip işi demokratik değerler üzerinden ilerletmek fikri de böylece ortaya çıkmış olmalı. Öyle ya Türkiye eski Türkiye değildi, ilk büyük harpte olduğu gibi bir yanda dışarıdan fiili işgal öte yanda içeride isyan stratejisi artık işletilemiyordu ve Türkiye çözüm süreci ya da açılım denilerek bugünlere bu stratejiyle yelken açtı; ’Kürt kılığına girip ‘Kürt Sorunu var’ diyerek Kürt kimliği üzerinden küresel hedefe yürümek!..

‘PLAN BELLİ PROJE BELLİ’
Başta konuştuğumuz gibi ‘tarihte Kürdistan diye bir devlet hiç olmadı ama günümüze kadar gelen ve coğrafyası Irak kuzeyi olan beş ayrı küresel siyasi proje vardı’ demiştim ; İngiliz Kürdistan Krallığı, İngiliz Sevr, Rus Mahabad, Yahudi Kürdistan, Amerikalı BOP… Şimdi bunlar üzerinden yürüyerek, ‘Türk Ordusu neden hedef seçildi’ ve ‘neden bu kalkışma yapıldı, FETÖ’nün siyasi ayağı neydi’ sorularına daha yakın cevaplar aramaya başlayalım…
 
‘FETÖ HALA ORTAYA ÇIKMIŞ DEĞİL’
Gözlerimizin önüne yeni bir sayfa açmadan önce yine hatırlatayım… Her şeyden önce Türk Ordusuna kurulmuş olan bir kumpas var, bu kumpastan aldığımız derin yaralar var… Türk Ordusunu kendi içinden vurdular, sadece ordu da değil milleti vurdular, bu kalkışma yüzünden acı çeken sivil sayısı askerden de fazla… Şimdi siz ortaya çıkıp da ne yapalım bir numara Gülen’di onu ABD vermiyor, iki numara Adil Öksüz’dü o da kaçtı, deyip her şeyin üstünü örtemezsiniz. Ya da ‘üç beş’ kişiyi sepete atmakla her şeyi örtbas edemezsiniz. Toplum bunu böyle kabullenirse daha neler olur hayal edebiliyor musunuz?..

‘FETÖ ÇÖZÜLMEDEN TÜRK MİLLETİ RAHAT UYUYAMAZ’
En başta ‘siyasi ayak’ dedikleri hala ortaya çıkarılamadığı için tehlike devam ediyor anlamına gelir, bu bir. Fetö’nün iki hedefi vardı, Türk Ordusu ve Cumhuriyet; birinci hedefe ulaşıldığı her ne kadar düşünülüyor olsa da şimdi sırada Cumhuriyet var demektir, bu da iki. Böyle giderse eğer hala ne olduğunu bilinmeyen bu siyasi ayak ‘şimdi kimleri hedef alacaktır, devletin hangi kurumlarını hedef alacaktır’, şeklindeki sorular bizi hiç terk etmeyecektir ki bu durumda herkes her kurum tehlikede demektir. Bırakın ‘yanıldık aldandık’ diyerek dosyaları kapatmayı Cumhuriyete sahip çıkan yüreklerin bu tehdit ortadan kaldırılıncaya kadar hiç uyumaması gerekiyor…

‘BU BİR AYAK DEĞİL KÜRESEL PROJE’
Yine başta vurguladığım gibi bu konuda çok yanıltıcı bir algı operasyonu yapılıyor, toplumun tüm dikkati ‘siyasi ayak’ üzerine çekiliyor ve kamuoyunda ‘üç beş siyasetçi de’ bu torbanın içine atılırsa ‘fetö ile mücadele artık sonuçlanır, tehlike bitmiş olur ‘ algısı yaratılmak isteniyor… Anlaşılan o ki bu defterin böyle kapatılması düşünülüyor. Ama bu doğru değil.

‘KÜRESEL PROJE ETKİSİZ HALE GETİRİLMEDEN BU İŞ OLMAZ’

Her şeyden önce akıl soruyor; Türk Ordusunu ve Cumhuriyeti hedef almış bu fetö hangi projenin ayağı ve bu ayağın siyasetteki yeri nedir?.. Bir cevap bulmalı mutlaka bir cevap bulmalı, koşullar ne olursa olsun Türkiye’ye karşı konumlanmış ve şimdi cumhuriyeti hedef almış bu proje ortaya çıkarılmalı, bu ne menem bir ayakmış görülmeli ve Türkiye aradığı huzuru artık bulmalıdır, toplumun endişe içinde yaşama imkanı artık kalmamıştır. Bu noktada elbette ki size tarih dersi vermeyeceğim, ancak unutulmuş bazı olayların hatırlatılması gerekiyordu, bu yüzden geriden geliyorum…

‘HEDEF ANADOLU VE TÜRK MİLLETİ’
“Biliyorsunuz ilk büyük harpte bu dünya, Almanya ile savaşı bitirdi, barış anlaşması yaptı ama Osmanlı ile yapmadı. Bunun yerine ateşkes yapılarak savaş durduruldu. 30 Ekim 1918’te imzalanan Mondros bir barış anlaşması değil savaşı geçici olarak durduran bir ateşkes idi. Ancak İngilizler bu anlaşmayla sadece Osmanlı Ordusunu teslim almakla kalmıyor, aynı zamanda Osmanlı Devletinin yeni bir savaşa kalkışmaması için elindeki tüm güçlere de elkoyuyordu; harp silah ve araçları, demiryolları, limanlar, askeri mevziler, haberleşme ağları, ikmal, lojistik, gemiler…

‘ERMENİ SORUNU KARŞIMIZDA’
Hepsi bu da değildi…Bu ateşkesle İngilizlere Anadolu’nun dört bir yanını işgal etme hakkı veriliyor; başta ‘Altı Vilayet’ adı verilen yerler ise özellikle öne çıkarılıyordu. Neydi bu Altı Vilayet?.. Yıllar önce Balkan harbi sonrasında imzalanan Berlin Antlaşması Osmanlı’yı etnisite ve din mezhep farklılıkları üzerinden ayrıştırmanın başlangıç olmuş, böylece büyük devletlerin müdahalesine de zemin hazırlanmıştı, 61’nci maddesi şöyleydi;

‘Babıali, Ermenilerin yaşadığı vilayetlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformları gecikmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karşı Ermenilerin huzur ve güvenliğini sağlamayı yükümlenir. Bu hususta alınacak önlemleri (büyük) devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin uygulanmasını gözetleyeceklerdir.’

‘SEVR’İ BİLMEYEN BUGÜNÜ KAVRAYAMAZ’
‘Ermenilerin yaşadığı vilayetler’ kavramı zamanla siyasi bir boyut kazandı, Osmanlı vilayetleri olan ‘Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Mamüretülaziz (Elazığ) ve Sivas’ artık Ermenilerin yaşadığı altı vilayet(Vilayatı Sitte)’ olarak anılmaya başladı. Sonradan bu altı vilayet Sevr’de Ermenistan oldu.

KARABEKİR ‘TEK DAĞ MEZAR OLSA DA ÇARPIŞACAĞIM’

Öte yanda… İran gibi Kaskaslar gibi halen Anadolu dışında olan Osmanlı kuvvetlerinin Anadolu’ya geri çekilmesiyle Osmanlı’nın savunması topyekün çökertiliyor, tüm merkezi devletlerle bağları kesiliyor, böylece tüm direnme gücü de kırılıyordu . Bu süreçte Erzurum'daki 15. Kolordu Komutanı olan Kazım Karabekir’in kızı Timsal Karabekir Hanımefendi bir gazeteye verdiği demeçte, babasının yaşadığı en büyük acının Mondros Ateşkes Antlaşması olduğunu söylüyor ve bu acıyı şöyle dile getiriyor;

“Kazım Karabekir, Reşit Paşa gemisiyle İstanbul Boğazı’ndan girdiği zaman gördüğü manzaradan dolayı çok acı çeker. Türk askeri ‘Çanakkale Geçilmez’ diye destan yazmış ama uğursuz bir Mondros Ateşkes anlaşmasıyla Çanakkale geçilmiş. Hele ki Tarabya önlerinde tanık olduğu bir olay kendisini yürekten vurur. Bir Türk gemisinde; İngiliz zabit Türk zabitine emir verir, ‘Bayrağını indir, yerine İngiliz bayrağını as’ diye. Babam şahit olduğu bu an için ‘Hayatımda hiç bu kadar acı çekmemiştim.’ derdi. Ve orada ‘Tek dağ mezar olana kadar çarpışacağım.’ diye babam yemin etmiş.”

SARAY’A RAĞMEN FAHREDDİN PAŞA TESLİM OLMADI’ 

Her bir maddesi tek tek düşünülerek hazırlanmış ve asıl amacının ateşkes değil Anadolu’yu işgal olduğu açık görülen bu anlaşma üzerinden Amerikalının ‘Fenike’ çıkışını şimdi birbirine bağlayabiliriz. Mondros’un bir maddesi özel olarak kutsal topraklara ayrılmış; ‘Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak'taki kuvvetler en yakın İtilaf Devletleri'nin kumandanlarına teslim olacaktır’ hükmü getirilmekle kutsal topraklar savunmasız bırakılmak istenmişti. Anlaşma imzalandı, güney cephesinde ordular silah bırakıp teslim oldu ama bir ordu hariç, o da Hicaz Ordusu Kumandanı Fahreddin Paşa mütarekeye rağmen teslim olmadı, hiç beklenmedik bir durumdu bu; Fahreddin Paşa Saray’a rağmen teslim olmuyordu…

Peki ne yapıyordu?..
Fahreddin Paşa Medine’yi, bu kutsal şehri düşmana teslim etmek istemiyordu. Ona olumsuzluğa rağmen umudunu yitirmemiş, Saray’ın bu kutsal kenti terk edebileceğini aklından bile geçirmiyordu. Savunmayı sürdürüyor aynı zamanda Saray’ı da sorguluyordu. İnançlarıyla Saray arasında öylesine derin bir uçurum görüyordu ki ‘sesi artık yüksek perdeden çıkıyor ve ‘Mademki bir cariye gibi Mısır’a esir gidecekmişiz, ya beş senedir niçin kan içinde yüzdük? Niçin ocaklarımızı söndürdük? Niçin bunca aziz kardeşlerimizi kurban ettik?’ diyerek isyan ediyordu. Mekke Şerifi Hüseyin’in ihanetini unutmuyor, ordusuna verdiği biraz daha sabırlı olup Allah’ın yardımıyla bu zor süreçten çıkılabileceğine yönelik mesajlarla savunmayı sürdürebileceğini düşüyordu.

‘BİZ BOŞA ŞEHİT OLMADIK’
Fahreddin Paşa’nın o günlerde alt üst olmuş ruh halini Feridun Kandemir’in ‘Medine Müdafaası’ adlı eserinden öğreniyoruz. Bakınız ‘yüreğindeki umut ve öfkeyi dile getiren şu sözlerine;
‘’Ey ümmeti Muhammed! Mademki bir cariye gibi Mısır’a esir gidecekmişiz ya beş senedir niçin kan içinde yüzdük? Niçin ocaklarımızı söndürdük? Niçin bunca aziz kardeşlerimizi kurban ettik? …Hamdolsun, süngümüz hala elimizdedir. Dişimizden, tırnağımızdan, aç kalıp bugünlere sakladığımız erzak ise aylarca idaremize kâfidir. Biz Mısır’a esir kampına değil, anavatanımıza gidebiliriz. Asi Şerifler tarafından yağmaya çağrılan ve ellerine bir aslan pöstekisi geçeceğini ümit eden keçi çobanları, etrafımızda boşuna bekliyorlar. Biraz daha tevekkül ve gayret edelim. Sulha kadar düşmanın takazası altında, Mısır’da sürünmekten, orada tahkimatta, yol inşaatında çeşitli angaryalar altında ölmektense, şimdiye kadar bizi aç bırakmayan Allah’ın inayetine sığınarak, burada Peygamberimize misafir olmak elbette hayırlıdır, aziz dindaşlar!’

FAHREDDİN PAŞA’NIN ACILARI BUGÜN DE VAR’
Fahreddin Paşa’nın yüreğindeki öfke ve isyan açık, karşısında Padişah da olsa ‘neden’ diyerek Saray’ı sorguladığı da açık… Şimdi alın bunu getirin bugüne, bakın ekranlara ne görüyorsunuz? Ve kendinizi bizim yerimize, bir an için de olsa koyunuz….

Gençliğiniz dağlarda geçmiş, terörle mücadele ile. Yanınızda görev yapmış binlerce vatan evladı, uzmanlar, astsubaylar, subaylar, köyleriniz, köylüleriniz hep birlikte mücadele etmişsiniz teröre karşı. Sadece onlar değil, polisi var, öğretmeni var, ebesi var, hemşiresi doktoru var, onların aileleri var, yan yana getirseniz milyonlarca insan eder, acı çekmiş, zorluğa katlanmış, sıkıntı çekmiş. Bunlara yandığımız yok, yüreğimiz rahat bizim geçen yıllarımızdan, pişmanlığımız da yok, olamaz, olmayacaktır da. Binlerce şehit verdik, hepimiz birden ‘vatan sağolsun’ dedik. Binlerce Gazi verdik, hepimiz birden ‘Türk Milleti sağolsun’ dedik, acılarımızı yüreğimize gömdük biz, ağlamadık bile.

Peki ya şimdi?..

Erdal Sarızeybek

Bunlar da İlginizi Çekebilir

SARIZEYBEK MEDYA

Güncel Haber www.sarizeybekhaber.com.tr
Güncel Araştırma www.bilgeturkstrateji.com
Video Haber www.bilgeturktv.com
Özel Haber www.e-sarizeybek.com
KİTAP www.sarizeybekhaber.com.tr
ÖZGEÇMİŞİ