Halk TV canlı yayınında konuşan gazeteci Fikret Bila, AKP’li eski Bakan Bayraktar’ın kendisine, “8 yıldır boğazımda bir düğüm var. Zafer Çağlayan'ın da kolunda 700 bin TL değerinde saat var” dediğini anlattı.
‘ÇAĞLAYAN’DA 700 BİN LİRALIK SAAT VAR’Gazeteci Fikret Bila, Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan Bayraktar ile yaptığı görüşmeyi canlı yayında anlattı. 1725 Aralık soruşturmaları ile ilgili "Dosyamda ne varsa, hem tapeler hem teknik takip doğrudur" diyen Bayraktar’ın kendisine, "Zafer Çağlayan'ın da kolunda 700 bin TL değerinde Patek Philippe marka saat var. Benim 8 yıldır boğazımda bir düğüm var. Ne içersem içeyim bunu yutamıyorum, sindiremiyorum içime" dediğini aktardı. Bila, söz konusu diyaloğu Halk TV yayınında şöyle anlattı:
‘İÇİME SİNDİREMİYORUM’"Sayın Bayraktar iki nokta üzerinde duruyor. Birincisi; 'Benim para pulda işim yok. İmar işleri yapmışsam, yasaya aykırıysa mahkeme iptal eder' diyor. Yani 'ben rüşvet almadım. Para almadım. Zafer Çağlayan'ın da kolunda 700 bin TL değerinde Patek Philippe marka saat var. Aynı kefede bir insan değilim. Bu benim için çok önemli. Benim 8 yıldır boğazımda bir düğüm var. Ne içersem içeyim bunu yutamıyorum, sindiremiyorum içime' diyor.”
‘TARAFSIZ BİR SAVCI OLAYA EL KOYSUN’“O nedenle bir tarafsız savcı istiyor. 'Mutlaka bu dosya incelensin, eğer gerek görürlerse Yüce Divan'a gitmekten de korkmam' diyor. Bayraktar daha önce de açıklamalar yapmış, "Dosyamda ne varsa hem tapeler hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur" demişti.
ERDOĞAN’IN GÖREMEDİĞİ SİYASİ TUZAKÖte yanda Emekli Albay Erdal Sarızeybek son kitabı ‘Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak’ adlı eserini toplumu ve gelecek nesilleri bilgilendirmek amacıyla Facebook sayfasından yayınlamaya karar verdi. Bu amaçla sarizeybekbilgi.com web adresindeki siteyi aktif hale getirdi ve ilk olarak söz konusu kitabın önsözünü yayınladı.
‘USTA ERDOĞAN’Kitabın adında geçen ‘Usta’ son 19 yıllık Türk siyasetine yön vermiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Siyasi Tuzak’ olarak adlandırdığı olaylar ise Erdoğan’ın ’yanıldık, aldatıldık, Rabbim affetsin’ dediği Türk Ordusuna karşı kurulan Ergenekon kumpası, derken 17/25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişimi olaylarını ele alıyor.
‘TARİKAT’Türkiye’nin hala çözemediği Fetö kumpaslarının iç yüzünü araştıran Sarızeybek, tarihin derinliklerine inerek küresel güç haline gelen Tarikat, onunla bağlantılı ABD ve İsrail ilişkilerinin bugüne kadar gün yüzüne çıkarmayan bağlantıları masaya seriyor ve çarpıcı sonuçlara ulaşıyor. İşte tarihe not düşülen olaylar, kişiler, yer ve tarihlerin yer aldığı Usta’nın Göremediği Siyasi Tuzak;
AYNI ÖRGÜTTEN ÜÇ DARBETürkiye peş peşe üç ağır darbe yaşadı; kod Ergenekon, kod 17/25 ve kod 15 Temmuz. Üçünü de yapan aynı örgüttü; Fetö. Kumpasın hedefi Türk Ordusuydu, ABD İsrail ve Usta destek verdi. 17/25’in hedefi Usta’ydı ve dış desteği vardı. Yani iş kumpasla başladı, Usta’ya karşı operasyonla devam etti ve kalkışmayla son buldu.
‘DÜĞÜM NOKTASI ZARRAF DAVASI’Böylece Türkiye birbirini tetikleyen karanlık bir süreçle karşı karşıya kaldı. Merkezinde yer alan 17/25 ise sürecin düğüm noktası. Ve bu 17/25 tek başına bir operasyon değil, birbirine bağlı zincirleme giden bir olaylar zinciri.
İlk olay, 17 Aralık 2013’te yaşandı…İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, iş adamı, bürokrat ve memurların da bulunduğu çok sayıda kişiye yönelik ‘kara para aklama’, ‘altın kaçakçılığı’ ‘kamu görevlilerine rüşvet’ iddialarıyla bir operasyon başlatıldı. İşin başında Usta’nın zırhlamış olduğu Zekeriya Öz vardı. Gözaltına alınan 66 kişiden iş adamı Rıza Sarraf, Salih Kaan Çağlayan ve Barış Güler'in de arasında bulunduğu 14 kişi tutuklandı.
Buna karşılık hükümetin karşı atağa geçmesi beklenirken, şaşırtıcı bir şekilde gazeteci Fehmi Koru araya alındı. Cumhurbaşkanı Gül ve Usta’nın talimatıyla şimdi çete başı olan Gülen’le görüşmek üzere ABD’ye gönderildi. Ne için? Uzlaşmak için, ama bu arayıştan bir sonuç çıkmadı.
PEŞ PEŞE OPERASYONLARİkinci olay, 25 Aralık 2013. Bu kez Başbakan Usta’nın oğlu Bilal'in de arasında olduğu 96 kişi hakkında gözaltı kararı alındı. Durumun ciddiyeti bu operasyonla anlaşılmış olsa gerek ki soruşturmayı yapan polisler değiştirildi, yeni gelenler de gözaltı kararlarını uygulamayınca, ortalık hepten karıştı.
ERDOĞAN: ‘BU OPERASYONLAR BİRBİRİYLE BAĞLANTILI’Ve son olay, 19 Ocak 2014, Adana’da ortaya çıktı. Cumhuriyet Başsavcılığının talimatıyla sevkiyat yapan 3 TIR durduruldu, arandı. Sanıyorum Usta’yı çileden çıkaran bu müdahale oldu, çok sert tepki gösterdi. Yaptığı açıklamada, ‘Savcı, benim iznim, Adalet Bakanlığı'nın haberi olmadan böyle bir müdahalenin içine giremez. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın ne getirip ne götürdüğüne bakamaz. Bu, paralel yapılanmanın diğer bir versiyonudur. Kısa bir zaman önce atılan adımın devamıdır’ dedi. Ve ilk kez operasyonlar arasında bir bağ olduğunu kamuoyuna duyurdu.
Peki bu MİT TIR’larıyla ne taşınıyordu ve de nereye?Sevkiyatın görüntüleri olaydan dört ay sonra ortaya çıktı, 29 Mayıs 2015. Cumhuriyet Gazetesinde ‘İşte Erdoğan’ın yok dediği silahlar’ başlığıyla yayımlandı. Haberde Milli İstihbarat Teşkilatı'na ait TIR’larla Suriye'deki gruplara silah sevk edildiği iddia ediliyor, kanıt olarak savcılık dosyasından alındığını belirtilen görüntüler veriliyordu. Daha sonra yasaklanan bu görüntülerde ilaç kutularının altından çıkan havan topu mermileri ve diğer mühimmat görülüyordu. Haberi yapanlar hakkında dava açıldı, adli soruşturma durduruldu.
İşte ‘17/25’olarak ifade edilen olaylar böyle sıralandı, böyle yaşandı. Sonrasını biliyorsunuz zaten, Cemaatin F Tipine karşı operasyonlar, gözaltılar, tutuklamalar, görevden almalar…
17/25 OPERASYONU TÜM HESAPLARI ALT ÜST ETTİŞimdi bu operasyonlara yakından baktığımızda dört önemli sonucunun olduğu görülüyor. İlki, Gülen cemaati olarak bilinen bu yapının yargı önünde artık ‘terör örgütü’ olarak kabul görmesiyle mücadelenin başlatılması. İkincisi Türk Ordusuna kurulan kumpas davalarının çökmesi. Derken operasyonların arkasında ABD İsrail olduğu gerçeğinin ortaya çıkması. Ve nihayetinde Türkiye’nin 15 Temmuz’la karşı karşıya bırakılması.
17/25 AÇIĞA ÇIKINCA MECBUREN KOD ERGENEKON SORUŞTURMASINI DURDURDULAR17/25’i kumpas, operasyon ve kalkışma diyerek üç darbe arasına koyduğumuzda ise, yedi yıldır aralıksız sürdürülen kod Ergenekon kumpasının kendiliğinden değil, bu operasyon yapıldığı için durdurulmuş olduğunu görüyoruz. Düşünsenize dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’a müebbet hapis cezası veriliyor ama Usta’ya karşı operasyon başlayınca hemen tahliye ediliyor. İşin çarpıcı yönü bu olmalı. 17/25 olmasa kumpas hala sürüyor olacaktı anlamına geliyor bu. Çünkü Usta’ya karşı operasyon yapan bu Fetö aynı zamanda Türk Ordusuna karşı da soruşturma yapmıyor muydu? Kamuoyu madem ki bu bir terör örgütü o halde ‘Türk Ordusuna karşı nasıl soruşturma yapabiliyor’ diye sormayacak mıydı?
AYNI ÖRGÜT HEM TÜRK ORDUSUNA KUMPAS KURDU HEM DE 17/25 OPERASYONLARINI YAPTIİşte ne zaman ki Usta hedef oldu ancak o zaman ortaya çıkıp ‘Bu operasyonlarla şahsım başta olmak üzere tüm ülke yanlış yönlendirildi, aldatıldık.’ diyerek Türk Ordusuna karşı bir kumpas kurulmuş olduğunu açıklamak durumunda kaldı. Açıkçası kimsenin başına gökten taş düştüğü için değil, Cemaatin F Tipi ve Kripto hücreleri Usta’ya karşı harekete geçirildiği içindir ki Kod Ergenekon’un bir kumpas olduğu açıklandı.
Öte yanda…
FEHMİ KORU NEDEN ABD’YE GİTTİ
17/25 operasyonuyla Cemaatin kontrolden çıktığı anlaşıldığı zaman, Usta hemen karşı hamle yapmadı. Önce Fehmi Koru’yu Gülen’e gönderip uzlaşma zemini aradı. Sonra mikrofonu eline alıp ‘Ne nankörlük bu ya? Ne istediniz de alamadınız?’ diyerek ikinci mesajı gönderdi. İlerleyen süreçte ‘17/25’in çok ciddi sonuçlar doğuracağı anlaşıldığında bu kez savaş açıldı. Fehmi Koru Gülen’le anlaşmış olsaydı. Geri dönüp geldiğinde Usta’ya ‘bir hata olmuş, bir daha olmayacak, anlaştık’ demiş olsaydı, bu Cemaat yine de Fetö olacak mıydı ki…
12/25 OLMASAYDI 15 TEMMUZ YAŞANIR MIYDI
Bu açıkça şu demek; kimsenin yine başına taş düştüğü için değil, arada bir uzlaşma zemini bulunamadığı için Cemaat Fetö oldu ve mücadele başlatıldı. Bu durumda doğal olarak insan aklı soruyor ‘bu operasyon olmasaydı, Türk Ordusuna kurulan kumpas bitecek miydi’ diye. Ve bu noktada akıl durmuyor, bu kez ‘15 Temmuz yine yaşanacak mıydı’ diye sormaya başlıyor. Velhasıl bu karanlık sürecin düğüm noktasının ‘17/25’ olduğu açık.
ZARRAF DOSYASI KAPANDI MI
Usta’ya bakıldığında rahat gibi görünüyor ve 17/25 dosyasını kapattığını düşünüyor olabilir. Ama meselenin iç yüzü hiç öyle değil. Bu operasyon üzerinden Türkiye’de hukuk işletilemeyince aynı davalar şimdi ABD’ye taşındı. Üstelik hala dava konusu içinde görülmeyen silah sevkiyatı meselesi rafta bekliyor.
ABD’NİN ELİNDE AĞIR KOZ
ABD bu, küresel bir güç. İstediğine yaptırım uyguluyor, istediğinin tüm mallarına el koyuyor hatta tutuklama müzekkeresi bile çıkarabiliyor. Öte yanda İsrail hem İran’a karşı yaptırımların delinmesine yönelik olarak hem de silah sevkiyatına ilişkin kanıtları topladı. Saymayın üçü beşi, bu deliller ana hatlarıyla Türk Ceza Muhakemesi Kanunu çerçevesinde toplanmış olduğu için uluslararası hukuk açısından yasal nitelik taşıyor.
ZARRAF DOSYASI HALA AÇIK
Belki daha önemlisi telefon dinlemeleri ve teknik takiple Usta ve yakın çevresinin biyografik istihbaratı çıkarıldı. Zaten Kripto hücreler üzerinden yönlendirilen F Tipi bu konuda uzmandı. Tıpkısının aynısını Kod Ergenekon soruşturmasıyla Türk Ordusunun komuta heyetine ve Cumhuriyete gönülden bağlı yüksek sivil şahsiyetlere karşı yapmış olduğu için beceri kazanmıştı. Dolayısıyla yürüdü bu işler. Kısacası Usta’nın sağlık durumundan finans durumuna, aile ilişkilerinden dış bağlantılarına, aklınıza gelen ne varsa hepsi şu anda ABD’nin elinde, İsrail’in elinde.
Peki bu düğüm nasıl çözülecek?
Erdal Sarızeybek